Eğitim zordur, Zor ise yolu bilindiği sürece kolaydır.

0
Share

Eğitim…

Günümüzün en basit işlerinden biri olarak görülen öğretmenlik kimi kesimler tarafından da tam anlamıyla bir sabır işi olarak ifade ediliyor.  Öğretmene, anlatana, eğitmene halen bakış açısı değişmez iken, son zamanlarda iş dünyasındaki statü ve konumu gereği  sadece eğitmenlerde bir değişme yaşanıyor. Öncelikle isterseniz eğitmen ve öğretmenin tanımlarını yapalım.

 

Eğitmen : Eğitim işi ile uğraşan, zamanla kazanmış olduğu tecrübeleri veya deneyimleri karşılıklı veya karşılıksız paylaşan, anlatan kişi.

Öğretmen : Kabul edilmiş kurumlarca yeterliliği alabilmiş olan, kendini öğretme işine adayan kimse.

 

İyi bir eğitmen veya öğretmen olabilmek için öncelikle eğitimin gerçekten çok basit bir iş olmadığı kabul edilmeli. Çünkü anlatmanın zor bir iş olması ile beraber sizleri dinleyen insanların ise işinin sizden zor olduğu çok açık. Bilimsel araştırmalar gösteriyor ki dinlemenin önündeki engeller oldukça fazla. Bunlardan en büyüğü ise bir insan konuşurken ortalama 100 kelime civarında konuşabilirken, dinlediği zaman ise ortalama 600 kelime düşünebiliyor. Bu da dinlemenin gerçekten ne kadar zor bir iş olduğunu gösteriyor. Sadece bununla da kalmıyor insanlığın yaratılışına baktığınızda en başından beri tek ağız ve iki kulak olması sadece insan yüzünün simetrik olması kaygısı taşındığından değil, dinlemenin de ne kadar önemli ve zor bir iş olduğunu yine bize gösteren etkenlerdendir.

 

Peki anlatmak ve dinlemek bu kadar zor ise “neler yapılmalı?” sorusu aklımıza geldiğini duyar gibiyim. Bu alanda bir çok teknik uygulanabilmekte. Bunlardan hangisinin yararlı olduğuna ise ancak uygulayan kişi karar verebilecektir.  Özellikle hitap ettiğiniz katılımcılara göre bu uygulamalar ve yöntemler esnek tutulmalıdır. Anlatma tekniğine daha karar verilmeden önce özellikle katılımcı durumu gözden geçirilmeli ve pedogoji yada androgoji eğitim bilim dallarından hangisinin uygulanacağına da karar verilmelidir.

 

Günümüzde ağırlıklı olarak mesleki eğitimlerin veya kurumsal firmalara danışmanlık firmaları tarafından verilen eğitimlerde uygulamalar ve anlatım yöntemlerinin kullanıldığını ve bu sayede bu alanda çalışan eğitimcilerin başarı oranlarının her geçen gün arttığını görüyorum. Öğretmenlerimiz ise (istisna bölüm harici) halen sınıflarda masa başında oturarak veya yıllardır anlatmış olduğu konudaki hiçbir değişikliği takip etmeden günlük işi olarak eğitim vermeye devam ediyor ve bu şekilde öğretimin oluşmasını hedeflemeleri ise gerçekten çok komik.

 

Öğretim : Öğrenmenin gerçekleşmesi ve bireyde istenilen yöndeki davranış değişikliklerinin gerçekleşmesi için uygulanan süreçlerin tümüdür.

 

A. Maslow’unda dediği gibi “Bilgi” madem bir ihtiyaç, işte o zaman anlatan kişinin o ihtiyacı katılımcıda oluşturması gerekmektedir. Katılımcı bu ihtiyacı duymadığı sürece anlatanı dinlemeyecektir. Vücut olarak aynı mekanda olması dinlediğini göstermez çünkü beyin farklı ihtiyaçlara odaklanmış ve bu ihtiyaçları nasıl gidereceğini düşünüyor durumdadır. Katılımcı ile paylaşmış olduğunuz ortak bir konu olduğunda size dikkat ve ilgi göstermesinin temel sebebi de yine budur.

 

Anlatan kişinin yani eğitmenin katılımcısında bilgi ihtiyacını ortaya çıkarttıktan sonra kendisinin de bilmesi gereken bir çok konu var aslında. Yapmış olduğunuz işi eğitim ve istediğiniz sonuç öğrenim olduğundan dolayı bir eğitmenin değişim konusuna iyi derecede hakim olması gerekmektedir. Değişim dediğimizde aklımıza bir çok özlü söz geliyor eminim. Bunlardan benim en çok sevdiğim  söz ise “değişmeyen iki tür insan vardır; bunlar Ölüler ve Deliler dir.” Değişime çok büyük direnç gösteren katılımcılar ile de karşılaşıyor olsanız, karşınızdaki kişiler ölü veya deli değilse her zaman değiştirme şansınızın olduğunu unutmamalısınız. Değişimin iki türü var; bunlardan biri fiziksel değişim bir diğeri ise fikirde değişimdir. Bizi ilgilendiren ve katılımcımıza asıl yapmaya çalıştığımız şey ise fikirde değişimdir ve değişimin hangi türü olursa olsun değişime ilk tepki olumsuz olabilecektir. Olumlu tepki karşısında hoş bir tavra bürünebilirsiniz ama tepki olumsuz olduğunda kendinizdeki özgüven de tam olmalı ve konunuza hakim olmalısınız. Bir konuda çok fazla uzman olabilirsiniz ve hatta o konuda sizin üzerinize kimse olmayabilir ama şunu unutmayın anlattığınız kişi bu konuyu bilmiyor.

 

Sizin masanızda oturarak anlatmanız veya aktif bir şekilde eğitimi vermeniz de hiçbir zaman bu anlatmış olduğunuz konuya karşı ihtiyacı doğurmayacaktır çünkü iyi bir eğitmen çok iyi bir anlatım gücüne de sahip olmalıdır. Sürekli olarak sadeliği kullanmalı, her zaman karmaşık ifadeler ve olumsuzluklardan uzak durmalıdır. Bu durumda daha başka bir açıdan baktığınızda katılımcılarınızı iyi tanımalı, ya da eğitim esnasında onları tanımanıza yardımcı olacak girişler yapmalısınız.

 

Bu konuda daha çok yazılacak ve ifade edilmesi gereken konu olmasına rağmen bugünlük bu kadar yazmam yeterli sanırım. Bu işin bu kadar kolay olmadığını anlatmaya çalışırken bu yolda yürüyen veya ilerleyen zamanlarda yürümek isteyen insanları da şimdiden korkutmadan işin önemi belirterek bitirelim.

 

“Her kendini dinlettiren eğitmen olsa idi papağanlarda eğitmen olurdu. Ancak papağanların konuştuklarının dinlenme sebebi insanların ne dediklerine önem verdiklerinden değil sadece konuşabildiklerindendir. (SM)”

Related Posts